20 Aralık 2011 Salı

HAYATA SIĞAMAYANLAR


Onlarla karşılaştığınızda garip, kozmik bir ışın sarar sizi. Neden etkilendiğinizi bilemezsiniz. Yüzleri birbütündür. Her parça diğerini amansız bir biçimde tamamlar.
Farklılıklarını kader gibi taşıyan bu insanlara tepkiniz, önce hayranlık, sonra öfke, daha sonra çığlıkçığlığa kaçma isteğidir. Şaşırmazlar, sizin gibileri çok görmüşlerdir. Onlarla yaşamanın zor olduğunuiyi bilirler. Çünkü, bu dünyaya herhangi bir rolü oynamaya değil, hayatın kendisi olmaya gelmişlerdir.
İnsanlar, sık sık o büyük acılarını anlatmak için onları arar. Dinlemesini iyi bilirler. Kendi yaşamları sanki yoktur. Soluk soluğa başkalarının yaşamlarında koşarlar. Kendilerini doruklarda, yalnızca doruklarda tüketirler. Kişilikleri yoktur. Kişiliğin, kişiliksizlik olduğu bilincindedirler. Bu nedenle onları,sevdiğiniz her şeye benzetebilirsiniz; anne, sevgili, gökyüzü ya da bir film karesi.
Sanatçı olmasalar da sanatçı gibi yaşarlar. Sorularla. Yanıtını aldıkları bütün soruların, sorusunusorarlar. Bütün kavramları, kendileri isimlendirirler. Ahlaksızdırlar. Sezdikleri her şeyi yaşarlar. Sürekli,sevinç ve keder içinde. Herkesin “yeter” dediği yerde, “yeni baştan” diyerek. Kırılgan, ama umarsız değillerdir.
Kendilerinden başka hiç kimseyi incitmeyi başaramadıkları için, bu dünyaya başarısız olmaya gelmişlerdir. “Tek savunmaları, savunmasızlık”tır. Kimseyi yargılamayı bilmezler. Hiç bir canlıy ıöldüremez, zarar veremezler.
Öğretilerinde, “karşı koyma” sözcüğü yoktur. Bir çocuğun tek bir gözyaşına bile yaşamlarını vermeye hazır oldukları bu dünyaya, asla seyirci kalamadıkları için, çoğunlukla intihar ederler. İntiharı herhangi bir nedenle erteleyenleriyse, intihar biçiminde bir yaşam sürdürürler.
Kendilerini merkeze koymayı asla beceremezler. Baş eğişleri çaresizlikle karıştırılır çoğu zaman. Ama kendilerinin ya da başkalarının onurunu korumak söz konusu olduğunda, ” Bir karadağ tabancası” gibi sakladıkları baş kaldırılarını gün ışığına çıkarırlar. Baş kaldırırlar, çünkü, salt duygu olarak yaşarlar.Baş kaldırırlar, çünkü, görev bilinci yerine sevgiyi koymuşlardır, ödünsüz ruhları başka türlü varolamadığı için.
İvan´ı anlar, Alyoşa´yı hisseder, Dimitri gibi yaşarlar ve arkalarında bir mor menekşe mutlaka bırakırlar;başkalarının acılarını sarsın diye. Onlar, bu dünyayı “düzeltmeye” gelmişlerdir. Umutsuzluktan yola çıktıklarını, daha çocukluklarında hissederler. Bize böylesine saf görünmeleri, çocukluklarını yaşatmaları değil, çocuk olmalarıdır. Kendinden başka rolü olmayan bir çocuk. Önünde diz çöktükleri tek şey mağara duvarına o resimleri çiziktiren insan elidir.
Bir gün, bir şarkıda, bir kokuda ya da aynada onlarla buluşursanız, ne olur kendinizi esirgemeyin.Bir an için bile olsa.
Çünkü onlar, “an” lara inanırlar ve o “an ” için yaşarlar.

alıntı....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder